
Mindfulness becerilerinizi ilişkilerinize uyarladığınızda gerçek anlamda anda olabilmeyi, anda kalabilmeyi deneyimlemiş olursunuz.
Hepimiz ilişkilerimizde sevgi, samimiyet ve gerçek bir bağlılık ararız ancak bilinçdışı verdiğimiz tepkiler farkında olmadan en önemli becerimizi engeller: Mindful iletişim. İnsan ilişkilerinin hoş, dinamik ve karışık yönleri için anda olma pratikleri yaptığımızda, mindfulness pratiklerimizi gerçek anlamda meditasyon minderinden çıkarıp gündelik hayatlarımızda uygulayabiliriz.
Sahip olduğumuz tüm ilişkiler öncelikle kendimizle olan ilişkimizle başlarken, ilişkisel mindfulness (farkındalık) pratikleri bize çevremizdekilerle olan iletişimimizi derinleştirebilmemiz için gerekli kaynak ve araçları sağlar. Gerçekten ilişkisel mindfulness, her gün birlikte olduğumuz aile üyelerimiz, iş arkadaşlarımız ve diğer sosyal çevremizle yaşadığımız güçlükler karşısında mindfulness pratiklerimizi ciddi anlamda derinleştirebileceğimiz bir alandır.
İlişkisel Mindfulness Nedir?
Kendinizi aşağıdaki durumlardan birinde hayal edin:
Eşinizle ya da partnerinizle konuşuyorsunuz ve konuşma ilerledikçe gittikçe tetikleniyorsunuz. Mümkün olduğunca anda kalmaya çalışıyorsunuz ancak gittikçe kendinizi kapatıyor ve tepkisel davranmaya başlıyorsunuz.
Çok az kişiyi tanıdığınız kalabalık bir ortamdasınız ve gittikçe kendinizi garip ve yalnız hissetmeye başlıyorsunuz. Birkaç kişiyle kısa birkaç sohbetten sonra kendinizi telefonunuzla baş başa buluyorsunuz.
Bir iş arkadaşınızla zorlu bir konuşma yaptınız ve işe geri dönmek istemiyorsunuz. Onun yerine zihninizde sürekli olarak yaptığınız konuşmayı aklınızdan geçiriyor ve ‘şunları söyleyebilirdim’ diye düşünüyorsunuz.
Haberleri dinliyor ve kendinizi endişeli, gergin, üzgün, umutsuz ve tükenmiş hissediyorsunuz.
Mindfulness pratiklerini yukarıda bahsedilen gündelik yaşam olaylarına uyguladığımızda, otomatik olarak verdiğimiz tepkilerden uzaklaşır ve olaylara daha şefkatli bir yönden yaklaşmaya başlarız. Bizi tetikleyen olayları, anda kalabilme ve anlama becerilerimizi derinleştirmenin bir aracı olarak kullanmayı öğrenir, yaşadığımız güçlüklere tepkisel bir tutumla yaklaşmak yerine, yukarıda bahsedilen zorlu gündelik olayları mindfulness pratiklerini uygulamak için birer fırsat olarak görürüz:
İlişkisel Mindfulness Pratiğinin 9 Prensibi:
1) Niyetinizi koyun.
Gerçek iletişiminizi engelleyen, farkında olmadan verdiğiniz tepkilerinize karşı her an dikkat edeceğinize dair niyetinizi ortaya koymanız, tepkilerinizi daha başındayken fark etmenizi sağlar. Bu hareketlerinize, tepki tutumlarınıza dikkat etmeniz, onların arkasında yatan sebepleri araştırmanız için size fırsatlar tanır: Onaylanmak mı, haklı olmak mı, sevilmek mi, beğenilmek mi istiyorsunuz? Anda kalabilme niyetinizi samimi bir şekilde ortaya koyduğunuzda, kendinize, tepkisel davranmak yerine cevap verebilme zemini yaratma şansı da vermiş olursunuz.
2) Konuşurken Mindful Molalar/Aralar Verin.
Konuşmalarınızın öncesinde, sonrasında ve esnasında kısa molalar vererek kendinizle daha derin bağlar kurabilir dolayısıyla diğerleriyle daha iyi iletişim halinde olabilirsiniz. Her mola verdiğinizde durun, derin bir nefes alın, dikkatinizi kendinize döndürerek, ana gelebilmek için kendinize nazik bir davet sunun. Dikkatinizi dağıtan şeyleri ya da andan uzaklaşmanıza neden olan içsel hikâyelerinizi bırakıp yeniden şimdiki ana dönebilirsiniz. Örneğin, eğer içsel hikâyeniz sizde endişe ya da yargılama hissi uyandırıyorsa, kısa bir mola verebilir ve gerçekten dikkatinizi, enerjinizi yöneltmek istediğiniz şeyin bu olup olmadığına bakabilirsiniz.
3) İçtenlikle dinleyin.
Hayatı her an içtenlikle dinlemek mindfulness pratiğinin temelini oluşturur. İlişkide olduğunuz kişileri içtenlikle dinlemek, onlarla olan iletişiminizi arttırma olasılığınızı arttırır. Birçoğumuz karşımızdaki kişiyi dinlemenin bir çaba gerektirdiğini düşünse de mindfulness bize karşımızdakini daha az çaba sarf edeceğimiz şekilde sakin bir şekilde dinlemeyi öğretir.
4) Araştırın.
Şimdiki ana döndüğünüz anlardaki deneyiminizi çocuksu bir ilgi, özen ve merakla araştırın. Kendiniz şu soruları yöneltebilirsiniz: “Şu an hangi bakış açısına sahibim? Hangi bakış açısıyla bu anları algılıyorum? Şu anda sahip olduğum düşünceler gerçek mi?”
İçsel hikâyelerinize yönelttiğiniz enerjinin ne kadar farkında olursanız, o kadar kolay bu hikâyeleri bırakır ve etrafınızdaki kişileri daha net ve şefkatli bir yerden görmeye başlarsınız. Örneğin, birini sert, acımasız bir şekilde yargıladığınızın ya da kendinizi biriyle kıyasladığınızın farkına varırsanız, bu hikâyenin aranızdaki iletişimi bozmasına izin vermek yerine onu sorgulamayı ve dikkatinizi farklı bir yöne çekmeyi öğrenebilirsiniz.
5) Tercihiniz Zorluklardan Yana Olsun.
İnsanların birçoğuna karşılaştıkları zorluklara sırtlarını dönmeleri, onları görmezden gelmeleri öğretilmiştir. Hiçbirimiz zorluklardan ya da huzursuz olduğumuz anlardan hoşlanmayız, ancak zorluklar insan olmanın kaçınılmaz, doğal bir parçasıdır. İlişkisel mindfulness size, anda olabilme kapasitenizi arttırabilmek için ‘rahatsız’ olduğunuz anlara yöneleceğiniz bir davet sunar. Yaşadığınız bir ilişkide kıskançlık, acı gibi zorlu bir duygu hissettiğinizde, mindfulness sayesinde bu duygunuzu nazik bir şekilde kabul edebilir ve anda kalabilmenin yollarını bulabilirsiniz. Yaşadığınız rahatsızlığı, huzursuzluğu, hoşlanmadığınız ya da anlamakta güçlük çektiğiniz yanlarınıza daha fazla şefkat gösterebilmek için bir fırsat olarak kullanabilirsiniz.
6) Sorumluluk alın.
Bir şeyler ters gittiğinde başkalarını suçlamak ya da ‘bu onların suçu’, ‘Bu onların sorunu, benim değil.’ diye düşünmek her zaman çok kolaydır. Oysa zorlu durumlar karşısında sorumluk almak ve içinize dönmek sizi başkalarını suçlama, yargılama ya da kendinizi diğerlerinden üstün görme arzunuzdan kurtarır. Bu şekilde içinize döndüğünüzde pratikleriniz de büyük ölçüde derinlik kazanır. Karşınızdakini suçlamak yerine, kendinize şu soruyu sorabilirsiniz: “Yaşadığım bu güçlük bana kendimle ilgili ne söylüyor ve hangi konuda daha şefkatli olmam yönünde bana bir davet sunuyor?” Bu şekilde bir soru, sorumluluk almanız yönünde iyi bir başlangıç olabilir.
7) Kişisel algılandığınız konulara ‘merakla’ yaklaşın.
Bizler sadece kendi düşüncelerimizi değil ( çoğunlukla kendi kendimize uydurduğumuz hikâyeleri sorgulamak yerine onlara inanmayı tercih ederiz), başkalarının bize söylediklerini de kişisel olarak algılarız. Hayatı ‘çok’ fazla kişisel almama yönünde pratikler yaparsanız, büyük resmi görmek ve bu büyük resmin içinde kendinizi görebilmek için kendinize gerekli alanı yaratmış olursunuz. Olayları kişisel algılamamak, etrafınızdakilerle zihninizde yarattığınız, gerçekte olmayan bir gruplaşmayı devam ettirmenizi önler. Hem kendiniz hem de diğerleriyle ilgili yargılara sıkı sıkıya yapışmanızı engeller. Olan biten her şeyi kişisel olarak algılamadığınızda etrafınızdakilerle daha fazla iletişim halinde olur ve de çevrenizdekilerin de en az sizin kadar ellerinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştığını fark edersiniz. Bu kesinlikle duygularınızı görmezden gelmeniz ya da onları yok saymanız anlamına gelmez. Bu yaklaşım, deneyimlerinize farklı bir beceri ve merakla bakmanıza olanak tanır.
8) Dürüst olun.
En zor zamanlarda bile kırılgan ve dürüst olmayı öğrenmek, her türlü karmaşıklığın ve zıtlığın hayatın doğal bir parçası olduğunu kabullenmenize olanak tanır. Bu durum bazen oldukça ürkütücü olsa da, dürüst olmanız ilişkide olduğunuz herkes için bir hediyedir. Dürüst olmayı öğrenmek zaman alan bir beceri olsa da, bu konuda size yardımcı olabilecek 3 ipucumuz var: a) Risk alın! Dürüst olduğunuz, gerçekleri söylediğiniz ve olduğunuz gibi göründüğünüzde, çevrenizdekileri de aynı şekilde davranmak için teşvik etmiş olursunuz. b) Maskenizi çıkartın! Gerçeklerden kaçmak için kendinizi maske takarken bulduğunuzda, bunun size gerçekten hizmet edip etmediğini sorgulayın. Çok yorgun ya da üzgün olduğunuz bir durumda bile gülümseyen bir yüz ifadesi takınırsanız, çevrenizdekilerle samimi bir iletişim kurma fırsatını kaçırmış olursunuz. c) İç sesinize güvenin. Eğer sessiz ve hareketsiz kalacağınız bir zaman dilimi yaratır ve gerçek anlamda dikkatinizi kendinize yöneltirseniz, sessizliğin içindeki iç sesinizi duyabilirsiniz.
9) Şefkatli olun.
Durup, gerçek anlamda iç sesinizi dinlediğinizde ve yaşadığınız deneyime çocuksu bir merakla yaklaştığınıza, iç görünüzden, sezgilerinizden ya da o güne kadar edindiğiniz bilgilerden kaynaklanan şefkatli bir tutum doğal olarak gelişir ve siz de çevrenizdekilere şefkatle yaklaşma fırsatı yakalayabilirsiniz. Şefkat, bilişsel yollarla bulabileceğiniz ya da kavrayabileceğiniz bir kavram değildir. Şefkat dışarıda değil, içinizde olan bir şeydir. Şefkate, ancak, doğrudan kalbinizi dinleyerek ulaşabilirsiniz. Kendinize şu soruyu sorun: “Şu anda gerçekten şefkatli hissettiren şey nedir? Bu yaşadığım anın en güzel yanı nedir?” İlişkisel mindfulness bize şefkati hem öğrenebilmemiz hem de somutlaştırabilmemiz için gerekli araçları sağlar. Bu araçlar standart bir şekilde sürekli kullanabileceğimiz, tutunabileceğimiz araçlar olmadığı gibi aynı zamanda ne kendimize ne de başkalarına karşı kullanabileceğimiz şeyler değildir. Bu araçlar bize iyileşme yolunda gerekli olan cesareti sağlayacak bir alet çantası gibidir. Bu ilkeler size ailenize, eşinize, hayat arkadaşınıza, iş hayatınıza, sosyal ilişkilerinize ve en önemlisi de kendinizle olan ilişkinize daha fazla sevgi, şefkat ve özen getirebilmeniz konusunda sizi destekler ve yardımcı olur.
Kaynak: https://www.mindful.org/9-ways-to-deepen-your-relationships-including-with-yourself/