Büyük ebeveynlik yanılgısı: Çocuklarımızı olumsuz duygulardan korumalıyız. Gerçek: Duygularımızın önüne geçmeye çalıştığımızda kontrolümüzü kaybetmemiz daha kolaydır. Carla Naumburg, zor zamanlarda, dayanıklılığımızı arttırmaya yardımcı olacak 7 pratik sunuyor bizlere.

Geçenlerde kızımla yemek savaşına girdik: Ona bir tabak daha makarna yemeden önce brokolisini bitirmesi gerektiğini söyledim. Kızım aniden kontrolden çıktı- bense hala fırtına öncesi sessizliğimi korumaya çalışarak sakin bir tonda konuşmaya çalışıyordum. Onun da en az benim kadar yorgun ve huysuz olduğunu ve onu sebze yemeğe zorladığım için bana kızgın olduğunu biliyordum. Ama ben de yorgundum, onun bu ani çıkışlarından rahatsızdım ve o anda her ebeveynin yapacağı şeyi yaptım: Onu susturarak tartışmayı şu sözlerde bitirdim: “Bu o kadar da olay çıkartılacak bir konu değil. Yiyeceğin sadece bir tabak brokoli ve o tabak bitecek.”
Eğer bir çocuğunuz varsa, gecenin nasıl devam ettiğini kolayca tahmin edebilirsiniz: Vasat.
Kızım ağlamaya devam etti ben de ondan rahatsız olmaya devam ettim. Odanın içindeki hiçbir duyguyla uğraşmak istemiyordum, ne benim ki ne de kızımın ki. Bu konuda yalnız olmadığımı biliyorum- gerçekten çok azımız böylesine sevimsiz duygularla uğraşmak ister. Ya duygular oldukça yoğundur, ya zamanlama kötüdür ya da uğraşacak enerjimiz yoktur. O nedenle böyle durumlarda ya duygularımızı bastırır ya üstünü kapatır, ya görmezden gelir, ya reddeder ya da inkâr ederiz. Sonrasında da eşimize patlar, çocuklarımıza bağırır, sigaraya, yemeğe, alkole sarılır, anlamsızca alışveriş yapıp para harcar ya da olayı düşünmekten tüm geceyi yatakta dönüp durarak geçiririz.
Duygularımızı ne kadar iyi tanımlar, adlarını koyar ve ifade edebilirsek, çocuklarımızda o oranda bizi ve kendi duygularını anlayabilir.
Yoğun duygularla ilgili kötü bir haberimiz var: Yoğun duygular hissedilir ve ifade edilmek ister. Onlara var olmaları için alan yaratmazsak, bunu kendi başlarına yapmanın bir yolunu öyle ya da böyle bulur ve inanın bunu yaparken de zamanlamanın bizim için uygun olup olmadığına bakmaz.(Ve inanın ortaya çıktığı zaman, asla bizim için doğru zaman değildir.)
İyi haber ise bizim duygularımızı yönetme konusunda başarılı olabileceğimizdir. Duygularımızı ne kadar iyi tanımlar, adını koyar ve ifade edebilirsek, çocuklarımız da o oranda bizi ve duygularını anlayabilir. Bunun neticesinde de sofrada nükleer savaş çıkmadan bir tabak brokoliyi yiyebilir. Size, böylesi zor zamanlarda tüm aile bireylerine süreci daha kolay geçirmelerine yardımcı olabilecek, dayanıklılıklarını arttıracak birkaç ipucumuz var:
1.Her türlü duygu kabul edilebilir ama her davranış kabul edilemez.
Ne hissettiğimizle ne yaptığımız arasındaki farkı ayırt etmemiz çok önemli. Şimdi lütfen tekrar edin: Kötü ya da yanlış bir duygu yoktur. Korkutucu, karışık veya hoş olmayan duygular olabilir ancak bunların hiçbirisi yanlış değildir. Ancak, biz bu duyguları ifade edecek becerilerimizi geliştirmezsek, onlar bunu yapmanın bir yolunu, özelliklede sorunlu/ sıkıntı verecek hareketler aracılığıyla bulurlar.
2.Bir sonraki adım, bir duygu deneyimlediğinizi kabul edin.
Bu kulağa oldukça hoş gelebilir ancak çocuklarla günlük kaosun içinde, ne hissettiğimizi fark etmemiz pek kolay olmayabilir. Şimdi önereceğimiz kısa beden tarama pratiği size hızlı ve kolay yoldan bedeninizi kontrol etmenize ve duygularınızla bağlantı kurmanıza yardımcı olur: İhtiyaç duyduğunuz her an Göğsünüzü, Kollarınızı, Bacaklarınızı ve Zihninizi tarayın. Kendinizi sakinleştirmek zorunda hissetmeyin, yapmanız gereken tek şey hislerinizin farkına varmak.
3.Duygunuzun adını koyun.
Bir sonraki adım oldukça kolay; Kendi kendinize ya da çocuklarınıza , “ ________________ hissediyorum.” deyin. Bu her zaman çok kolay olmayabilir, özellikle bütün hayatınızı bazı duyguların uygun olmadığını ya da kabul edilemez olduğunu öğrenerek geçirdiyseniz (Eğer böyle bir durum söz konusuysa, 1. maddeye dönün). Duygularınızı, onları kabul ederek daha da yoğun hale getirmezsiniz. Gerçekte doğru olan bunun tam tersidir: Duygunuzu ne kadar çabuk tanımlarsanız, o kadar çabuk gün ışığına çıkar ve dağılır; buz dağının görünmez kısmında kalıp artarak gerginliğe neden olmaz. Eğer zor duygular dağılmazsa, onların altında yatan duyguları tanımlamak ve onlara neden olan, tetikleyen olay / eylemleri bulmak gerekir:
Bu herhangi bir şey olabilir. Derin, yavaş nefes alın. Bir elinizi masanın üstüne koyun ve diğer elinizi parmaklarınızın arasında gezdirin. Yere yatın ve esneme hareketleri yapın. Tek ayağınızın üzerinde zıplayın. Poz verin. Koridorda ya da merdivenlerde bir aşağı bir yukarı koşun. Gerçekten ne yaptığınızın bir önemi yok. Her ne yapıyorsanız sadece ona odaklanın. Duygular bedende yaşar ve bedenimize odaklanmak fiziksel gerginliği azaltır, bu da duygularımızın dağılmasını sağlar.
4.Geçmesini bekleyin. Her ne hissediyorsanız hissedin, bu konuda emin olabileceğiniz tek şey, duygularınızın değişeceğidir. Duygular gelir ve geçerler, çoğalır ve azalırlar, dağılırlar ve geri gelirler. Aynı hava ile ilgili yaptığımız eski espri gibidir duygular: “Hoşuna gitmedi mi? 5 dakika bekle.” Fırtına ne kadar şiddetli olursa olsun, sonsuza dek sürmez. Bana inanmıyorsanız alarmınızı 15 dakika sonraya kurun ve bekleyin; bu sürenin sonunda kendinizi (çocuğunuzun) nasıl hissettiğinize bakın.
5.Kendinize özen gösterin, tıpkı çocuğunuza en iyi bakımı verebildiğiniz, baktığınız anlarda olduğu gibi. Eğer kendinizi büyük bir fırtınanın ortasındaymış gibi hissediyorsanız, onunla savaşma isteğinize karşı koyun. Bunun zor bir dönem olduğunu kabul edin, nasıl hissettiğinizi tanımlayın ve kendinizi fiziksel açıdan rahat ettirmenin yollarını araştırın. Kanepede battaniyeye sarılarak kıvırılıp yatın, sıcak ve lezzetli bir şeyler için, ev hayvanlarınızı sevin, en sevdiğiniz şarkıyı dinleyin. Kendinize karşı, çocuklarınız zor bir deneyim yaşadığında onlara olduğunuz gibi şefkatli olun. Eğer çocuklarınız tüm bunların gerçekleşmesini o an için mümkün kılmıyorsa, birkaç derin nefes alın, yapılması gerekenleri yapın ve onlar TV seyrettiğinde ya da uyuduğunda yeniden kendinize dönün.
6.Uyuyun. Ne kadar iyi niyetli olursanız olun, aşırı yorgunluk yoğun duyguları besler ve tükenmiş bir beyin bu duygularla başa çıkamaz. Tam da bu nedenle büyük krizler genelde akşamları çıkar. Aşırı derece yorgun olduğunuzda yetişkinmiş gibi davranmayı bir kenara bırakın ve uyuyun.
Ve Pazartesi akşamı yaşanan brokoli krizine geri dönersek, yemeğini bitirmesi için kızımın başının etini yedikten sonra ayağa kalktım, derin nefesler aldım, ellerimi havaya kaldırıp esnedim, eğilip parmak ayak parmaklarıma değmeye çalıştım ve berbat bir şarkıyı söylemeye başladım. Bu garip hareketlerim kızımı o kadar şaşırttı ki özrümü duyması biraz zaman aldı ve olay şöyle devam etti: “Seni zorladığım için özür dilerim. Şu anda biraz yorgun ve gerginim. Sanırım sen de aynı şekilde hissediyorsun.” Kızım gözyaşları içinde kafasını salladı. Ona sarıldım, tabakta kalan ‘korkunç’ brokoli için plan yaptık ve tahmin edebileceğiniz gibi o akşam ikimiz de erkenden yattık.
Carla Naumburg
Kaynak: https://www.mindful.org/manage-big-parenting-feelings-before-they-manage-you/